31 Temmuz 2007 Salı

POSTMODERNİZİM

POSTMODERNİZİM

Özellikle 80’ li yıllardan itibaren sıklıkla duyduğumuz sosyal teoride çok rastlanan kavramlardan biri. Post sonrası ötesi anlamına geliyor. Postmodernizm, modernliğin bitişi olarak algılanabilir. Post sürekliliği, devamlılığı ifade ediyorsa, postmodernizm modernitenin bitişini değil modernitenin bir dönemini anlatır. Postmodernizim modernitenin bir dönemi olarak düşünülebilir. Sonrası ve öncesi olarak olmaması lazım. Çünkü Hobermas’a göre modernite her zaman için bitmemiş bir proje. Bitmemiş bir proje olmasının nedeni modernitenin evrensellik çerçevesinde bir takım vaatleri var. Özgürlük, eşitlik demokrasi insan hakları gibi ancak günümüz koşullarının içerisinde baktığımız zaman modernitenin vaatlerini yerine getiremediğini düşünüyoruz. Günümüz hala kadın ve erkek eşitliğini sağlayamamış postmodernizme geçmek için modernitenin vaatlerini yerine getirmesi lazım. Her ne kadar postmodernizimi savunan, tartışan insanlar modernitenin sona erip sonrasına geçildiğini söylese de aslında postmodernizim modernitenin bitip başka dönemi karşılamayı değil şunu ifade ediyor; batı modernitesinin kandisini sorgulamasını ifade ediyor. Postmodernizmi bu şekilde tanımlayabiliriz. Kendi kendilerine sorgulamaları derken modernite her zaman için kendi eleştirisini içinde barındırıyor. Postmodernizm dendiğinde temel kavramlar ele alındı. Bunun içinde neyi tartışıyorlar. 1. LYOTARD VE POSTMODERNİZM Postmodernizm üstüne bugün Batı toplumlarında hemen her yerde konuşmalar yapılmakta, üstüne yazılıp çizilmektedir. Post-modernizm terimi günümüzde pek çok sanatsal, entelektüel ve akademik alanda kullanılmaktadır. Fostmodernızm deyince akla çoğunlukla aşağıdâki adlar gelmektedir: sanatta Rauschenberg, Baselitz, Schnabel, Kiefer, Warhol ve belki Bacon; mimaride Jencks ve Venturi; tiyatroda Artâud; yazında Barthes, Barthelme ve Pynchon; sinemada Lynch (Mavi Kadife) fotoğrafta Sherman; felsefede Derrida, Lyotard ve Baudrillard. Kuşkusuz burada sözü edilmesi gereken başka birçok alan var. antropoloji, coğrafya, sosyoloji liste bitimsizdir; buraya alınan ve alınmayan adlar sıkı tartışmalara, zorlu mücadelelere yol açmaktadırlar. Ama bir şey çok açıktır Postmodernizm dikkatimizi günümüz toplumunda ve kültüründe yer alan değişimler ile büyük dönüşümlere yönelttiğinden- dolayı pek çok insanın ilgisini çekmektedir. Terimin birdenbire böylesine gözde bir terim olması şaşırtıcı olmasa gerek. İşe aşağıdaki terimler "ailesi"ne göz atarak başlayalım, modernlik ile postmodernlik, modernleşme, modernizm ile postmodernizm. Bu sözcükler sık sık karıştırılmakta, birbirlerinin yerine geçebilen tarzlarda kullanılmaktadır. Bu alandaki birçok yazan bu terimlere değişik anlamlar; yüklediğini, kullanımlarını da sıkça tersyüz ettiklerinin farkında olmalıyız. 1.1. Postmodernizm Postmodernizm. günümüzde kapitalist kültürde özellikle sanatlarda gelişen bir harekete verilen bir addır.
Batı tarihinde modern öncesi dönem, düşüncede, toplum örgütlenmesinde ve değer yargılarında referans olarak Tanrının kabul edildiği dönemdir. Bu dönem bilginin üretildiği ve dağılımı kilise tarafından yürütülmekteydi. 1300’lü yıllardan sonra Avrupa’da ortaya çıkan modern kavramı daha önceki yapı ve düşüncelerden araştırılabilir derecede farklı gelişmeleri nitelemek amacıyla kullanılmaktadır. Aydınlanma ile birlikte önce Batı dünyasında, daha sonra Batı’nın etkisi altında olan bütün dünyada önemli bir dönüşüm olmuştur. Bu dönüşümün ideolojik çevresinde de “modernizm” denilmektedir. Modernleşme sürecinde üç ayırt edici tarihsel aşama vardır. İlki 14. yüzyıldan başlayarak 18. yüzyıl sonuna kadar uzanmaktadır. Bu dönemde modern yaşam tarzını oluşturan bir dizi gelişme meydana gelmiştir. Nüfus artışı sonucu şehirler yaşamın merkezi olmaya başlamıştır. Şehirleşme beraberinde iktisadi canlanma ve kitlesel üretim teknolojilerinin geliştirilmesini getirmiştir. Şehirleşme sürecinin hızlanmasına paralel olarak Batı toplumlarının geleneksel yapılarının çözümlenmesi ve modern yaşam tarzının biçimlenmesinde rol oynayan bazı faktörler ortaya çıkmıştır. Yeni bilgilerin daha çabuk iletilmesi ancak kilisenin eğitim tekelinin kırılmasına neden olan matbaanın icadı, Latince yerine yerel dillerin edebiyat dili olması, hızla gelişen Doğu ticaretinin sağladığı zenginlik ve haçlı seferlerinin sonuçları papanın otoritesini sarsmış, dolayısıyla kilisenin geleneksel üstünlüğü de sona ermiştir. Modernleşme sürecinin gelişiminde ki ikinci önemli dönüm noktası Fransız devrimi ve siyasal hayatta isyanların oluşması ile ortaya çıkmıştır. Bunlar 1970’li yılların “büyük devrimci dalyaları”dır. Bu dönemde modern siyasal kurum ve yaklaşımlar yerleşmiştir. Bu dönem, bugünkü anlamıyla vatandaşlık ve temel medeni haklar tarihinin başlangıcını oluşturmaktadır. Üçüncü aşamada toplumsal kurum ve görüşler, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünyanın her yanına yayılarak egemen olmaya başlamışlardır. Modernleşme süreci global düzeyde yayılmış ve modernizm “dünya kültürü” şekline gelmiştir. Modern: İlk kez 5. yüzyılın sonlarında Avrupa’nın Atlantik kıyılarında yaşayan insanlar tarafından kullanılan modern kavramının içerdiği sürekli değişse de kavram: eskiden yeniye geçişin sonucu olarak, bir önceki çağla kendisi arasında ilişki kuran dönemlerin bilincini dile getirmiştir. Sosyal bilimler literatüründe “modern dönem” teriminin 1300’lü yıllara uzanan ve Batı dünyasında Rönesans dönüşümünün biçimlendiği dönemi ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Modern kavramı sürekli gelişmeyi ima eden evrimsel bir tarihi modeli içermektedir. İster olumlu ister olumsuz değerlendirilsin, gündelik yaşamda ve kültürde modaya uygun tutumlara “modern” denilmektedir. “Denilebilir ki, modern toplum ile geleneksel toplum arasındaki en önemli fark, modern insanın kendi toplumsal ve doğal çevresi üzerindeki büyük kontrolünde yatmaktadır.” Ayrıca modern kelimesi yaygın olarak Avrupalı olmayı, Avrupa’da ortaya çıkan değerlere sahip olmayı da çağrıştırmaktadır. Belirli bir çağdaki “baskın” değerlere sahip olmayı ifade etmektedir. Modernlik: Modern kelimesi bir sıfat olarak, modernlik ise daha çok belirli bir zaman diliminde modern kabul edilen somut değer, ilişki ve kurumları adlandırılan bir isim olarak kullanılmaktadır. Modernlik, modern hayatın içerik ve kalitesini temsil etmektedir. Modernlik geniş olarak 116. yüzyılda ortaya çıkmış kitlesel, kültürel ve toplumsal değişikliklerdir. Statik tarımsal medeniyetlerde bulunan toplumsal düzenlik ve geleneklerdeki devrimsel kırılışı meydana getiren endüstriyel kapitalist toplum analizine bağlıdır. Modernleşme: “Modern” teriminden üretilen modernleşme geleneksel toplumsal yapılarda ve değerlerde ekonomik gelişmenin etkisin göstermek için kullanılmaktadır. Modernleşme modernliğe götüren süreçtir. Modernleşme sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. alanlarda sanayileşmiş Batı toplumlarının sahip olduğu yapı, kurum, değer ve sistemlere sahip olmak amacı ile yapılan düzenlemelerin genel adıdır. Batılı olmayan toplumlar için modernleşme, ulaşılması gereken “son durum”a götüren bir süreçtir ve bu anlamda modernleşme ile batılılaşma eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Modernizm: Modernizm daha çok ideolojik çağrışımlar taşıyan bir terimdir
Modernlik tasarısı, onsekizinci yüzyılda yaşayan aydınlanma filozoflarının nesnel bir bilim, evrensel bir ahlak, evrensel bir yasa,özerk bir sanat geliştirme amacı güden çalışmalarıyla biçimlendirilmiştir. Condorcet gibi kimi filozoflar, bu özelleşmiş kültür birikimini gündelik yaşamı zenginleştirmek adına kullanmak istemişlerdir. Sanatların ve bilimlerin yalnızca doğa güçlerinin denetim altına alınmasına değil; aynı zamanda bütün olarak dünyanın, ben’in, ahlaksal ilerlemenin ve hatta insan mutluluğunun anlaşılmasına da önayak olacağını ummuşlardır. Ne var ki;tüm olup bitenler Aydınlanmanın ümit ve ideallerinin tersi bir yönde gelişmiştir. Şurası çok açıktır ki; modernliğe bir tepki olarak gelişen postmodernizm, modernliğin başarısızlıkların üzerine kurulan eleştirilerden temel almaktadır. Postmodernizmin modern düşünceye yönelttiği en temel eleştiri modernliğin akıl ve rasyonalite üzerine olan vurgusudur. Modern bilim, epistemoloji ve metodolojinin çoğu versiyonu akla ve rasyonaliteye büyük güven duyar. Oysa sadece toplumbilimlerinde değil, toplumun her yanında bu güven aşınıyor gibi görünmektedir. Postmodernizm bu geniş aşınma duygusunun bir ifadesi olarak görülebilir. Akla yönelik postmodern eleştirinin bir çok güdüsü vardır: İlk olarak,modern akıl evrenselliği,birlik ve bütünlüğü, aynı kuralların her yerde geçerli olduğu görüşünü gerektirir. Postmodernizm ise aksine her durumun farklı olduğunu ve özel bir biçimde anlaşılması gerektiğini ileri sürer. Her biri kendine ait bir mantığa sahip olduğu için bütün paradigmaların eşit olduğu(birbirlerine göre hiyerarşik bir üstünlükleri olmaması anlamında) postmodern bir dünyada evrensel akla yer yoktur. İkinci olarak, akıl aydınlanmanın, modern bilimin ve Batı’nın bir ürünüdür. Modern bilim gibi, akıl da tahakküm edici ve baskıcı ve totaliter bir şey olarak görülür. Son olarak akıl ve rasyonalite, postmodernizmin duyguya, içebakış ve sezgiye, özerkliğe, yaratıcılığa, hayal gücüne ve fanteziye duyduğu güvenle bağdaşmamaktadır. Bu çalışmanın amacı modernizm ve postmodernizm arasındaki ilişki/geçiş ve süreklilikleri araştırmaktır. Diğer bir ifadeyle postmodern ve modern olanın hangi yollarla birbirine bağlanıp, birbirinden ayrılabileceğini irdelemektir. Bu amaçla, Postmodern teoriyle ilgili yazında sıklıkla referans alınan Lyotard, Harvey, Baudrillard ve Giddens’ın düşünceleri incelenecektir. Lyotard:meta anlatıların sonu Lyotard’ın postmodernizm kavrayışı, modern ve postmodern arasındaki gelgitlere dayanmaktadır. Ona göre, aklın ilerlemesi, özgürlük, tinin özgürleşimi türünden meta anlatılar bırakılıp yerel/mikro anlatılar yeğlenmelidir. Postmodernizmin ona göre tanımı meta anlatılara yönelik inanmazlık durumudur. Bu inanmazlık bilimlerdeki ilerlemenin ürünüdür.Ancak bu ilerlemedir ki; akabinde inanmazlığı ön görür.
Postmodernizmin bazı önemli özellikleri:1. Dışımızdaki geçekliği kavrayamayız. 2. Evrensel doğrular yoktur. 3. Bütünlük anlayışı yanlıştır. 4. Her şey görelidir. Her şey geçicidir, dün doğru olan bugün yanlıştır. Bugün doğru olan ise yarın yanlış olacaktır. Bu nedenle insan hiç bir zaman doğruya ve gerçeğe ulaşamıyacaktır.5. Toplumdaki tüm değerler, bireysel ve kültürel olarak belirlenir. Bu belirlenenler ise tarihseldir, geçicidir.6. Doğru olan tercihlerimizdir. Postmodernizm tartışmaları teori alanında modernist sanat biçimleri ve pratiklerinden koptuğu iddia edilen bir dizi kültürel yapıntıyı tanımlayan mimari, edebiyat, resim vb. alanlarda yeni “postmodern” kültür biçimlerinin işaretleri olarak başladı. Bu tartışmalar zamanla diğer bir çok alanlara da yansımıştır. Bu alanlarda birisi de eğitimdir.
Postmodernizm bilgi, doğru ve insanla buna benzer ilgilerin ortaya koyduğu iddialar eğitimi de yakından ilgilendirmektedir. Ancak eğitimle ilgili tartışmaları daha kapsamlı bir biçimde ele alabilmek için öncelikle postmodernizmin ne olduğunu yada ne olmadığını ortaya koymak gerekmektedir.Postmodernizm tam olarak nedir?sorusuna birden fazla yanıt vermek mümkün görünmektedir.Postmodernizm kimilerine göre, bir dönemin adıdır.Aynı zamanda bir felsefenin,yeni bir düşüncenin ,üslubun yeni bir usçuluğun (modern usçuluğu aşan farklı bir usçuluğun)yeni bir söylemin adıdır.Bazı yazarlara göre 1943 yılı modernitenin bittiği sayılan tarihtir.Bu dönemde modernitenin ülküleri ihlal edilmiştir;bilim,teknik,sanat,siyasal özgürlükler adına yapılan her şeyin ortak amacı insanın özgürleşmesidir.
Postmodernizm söylemi;
v Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddedilmesi.
v Dil oyunlarında bilgi kaynaklarında,bilim adamı topluluklarında çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi.
v Farklılığın ve çeşitliliğin,vurgulanıp,benimsenmesi gerçeklik;hakikat,doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yaşama geçirilmesi.
v Mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek;korkmamak;güvensizlik duymamak.
v Gerçeği ;olabildiğince yorumlamak,belli bir zaman ve mekanın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü özerkliği içinde anlamaya çalışmak
v İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak,tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karşı çıkmak.
Postmodernizmdeki post-eki “sonra” anlamına gelmekle birlikte modernizmden devam eden ,ondan kaynaklanan ve ondan ayrılan anlamına gelmektedir.Modernizmdeki hemen tüm olgulara bir tepki olarak ortaya çıkan postmodernizm; mimari,sanat,politika,eğitim,toplum gibi çok farklı alanlara ilişkin yeni söylemler üretir.Arnold Toynbee “Bir Tarih İncelemesi ” (1993) adlı eserinde modern dönemin 1.Dünya Savaşı”yla sona erdiğini,bundan sonraki dönemin postmodern dönem olduğunu ileri sürerek ilk kez postmodern terimini kullanmıştır..Yine 1934 yılında Amerika”da yayınlanan bir şiir antolojisinde postmodern sözcüğü yer almıştır.Savaşın yarattığı yıkım ,batı dünyasını ahlaki ve etik değerlerini alt üst etmiştir. O zamana kadar entelektüel çevrelerde geniş kabul gören dünya görüşü ve anlayış (bu zamanlar ona “modern düşünce” deniyordu) geçerliliğini kaybetmeye başladı. Daha iyi ve daha güzel bir dünyaya kurulan özlem ve hayaller artık sona ermişti. İşte post modernizm terimi bir önceki dönemden kopuş anlamında modernizm sonrasını, ötesini belirtmektedir.
İkinci dünya savaşı ertesinde sanat,edebiyat ve bilimsel etik alanındaki inançların ve iyimserliğin kaybolmasını ifade eden bir düşünce biçimini olarak da tanımlanabilir. Modernizmin kaybolmuş düşlerinin yerine; postmodernizm yeni bir ütopya koymak amacında değildi. Postmodernizm yeni bir lisan, yeni kavramlar getirerek modernist vizyonun gözden kaçırdığı açıları ve ufukları fark etmemizi amaçlamaktaydı. Bu yeni dil dinamik bir oyuna benzetilebilir, anlamlar sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Postmodernizmi anlamak demek aslında bu yeni dili okuyabilmek ve anlayabilmek demektir. Postmodernizm öncelikle dünyaya olagelen değişimlere yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Postmodernizm kuralsızlığın kural, ilkesizliğin ilke olduğu bir görüş açısı veya yaşam tarzını ifade eder.Postmodern düşünürlerin yazılarınca daha çok iki önemli epistemolojik pozisyonu göz önünde bulundurduklarını görürüz. Bunlar çoğunlukla dilin felsefesinde ve anlam teorisinde takınılan pragmatik tavırlardır.Postmodernizm ; bilime ve bilgiye yaklaşımların radikal bir kritiği ya da başka değişle epistemolojinin sorgulanması olmuştur.Postmodern eleştiri ve sorgulamaların düğüm noktasını asıl bu olgu oluşturmaktadır.Moderistler topluma ait bilgiyi ve dili insanların bir araya toplanması olarak düşünürken postmodern düşüncede dilin ve topluluğun rolü arasında vazgeçilmez bir ilişki öne sürülür. ,Toplumun yapısal elementlerle düzenlendiğine inananlar postmodernistlerin bir düzen ihtiyacı içerisinde olmamalarından yakınırlar. Her ne kadar postmodernistler düzeni tümüyle reddetmeseler de düzenin soyut ifadelendirilmeleri postmodernizmin içerisinde ciddi bir biçimde sorgulanır. Toplum onlara göre dil oyunlarının esnek ağlarıyla örülüdür. Sonuçta postmodernist düşüncede insanlar farklı idealleri taşıdıkça uzlaşma (konsensus) temeline oturtulmaya çalışılmaz.
Postmodernistlere göre gerçeklik yorumdan ayrılan bir şey değildir.Varolan bilginin tümü ancak insanlığın varlığı aracılığıyla anlaşılır.Düşünce ve gerçek birbirine karışmıştır;düşünceyi kısıtlayan ,onu tıkayan ayrıca otonom bir gerçeklik yoktur.
POSTMODERNİZM VE EĞİTİM
Postmodernizm konusunda yapılan tartışmaların bir kısmı doğrudan sanat, bilgi ve kültür merkezli olması nedeniyle eğitimi de yakından ilgilendirmektedir. İnsanın yetiştirilmesi söz konusu olunca ona kazandırılması ön görülen bilgi ve kültürün de üzerinde okunulması gerekmektedir. Uluslararasındaki artan etkileşime bağlı olarak dünyada evrensel yaşam biçimlerinin ve evrensel değerlerin egemen olacağı yolunda tezler ortaya çıkan durumu farklılaştırmak içinde yaşadığımız yy. da gelinen noktada artık toplumla evrensel bir modelin söz konusu olamayacağı çoğu gelişmeden sonra daha iyi anlaşılmış olmaktadır.
Sanayileşme döneminde çocukların fabrika yaşamına uyacak şekilde hazırlanması gerekiyordu. Maden ocağı yada fabrika sahipleri Ana Ure’un 1835 yılında belirttiği gibi “ister tarlada, ister el işçiliği gerektiren bir işten gelsin, ergenlik çağına ulaşmış bir insanı iyi bir fabrika işçisi haline getirme hemen hemen olanaksızdır diye düşünüyorlardır. Çocukların daha önceden sanayi sistemine uygun şekilde yetiştirilmesi durumunda endüstrinin gerektirdiği disiplini sağlamak büyük ölçüde kolaylaşacaktı. Bu görüşün sonucu olarak bütün sanayileşmiş toplumlarda kitle eğitimi başlamıştır. Fabrikayı alarak düzenlenen kitle eğitiminde okuma yazma, hesap ve biraz da tarih öğretiyorlardı, bu görünen ders programıydı. Bir de altında çok daha önemli olan (bir çok sanayileşmiş ülkede hala öğretilmektedir) her şeyi zamanında yapmak, söz dinlemek ve kafayı kullanmadan belleme öğretiliyordu
Fabrika hayatı özellikle montaj düzenine göre, kurulmuş olanı, işçinin zamanında gelip gitmesini, amirlerin ve yöneticilerin vereceği emirleri tartışmadan yerine getirmesinde ve büroda ve makinenin başında aynı şeyi tekrar tekrar bıkmadan yapmasını gerektiriyordu. Boylece 19. yy. ın ikinci yarısından itibaren sanayileşme, ülkeden ülkeye yayıldıkça eğitimde daha küçük yaşamlardan , başlatılıp zor eğitim yılları uzatılarak yaygınlaştırıldığı görülür . Halkın eğitilmesi kuşkusuz ileri doğru atılmış insancıl bir adımdı. 1829 yılında Newyork’ ta bazı işçilerin söylediği gibi “insanlar için , yaşam ve özgürlükten sonra en büyük nimet okumaktır.”
Sanayileşmiş toplumların okulları kuşaklar boyunca, çocukları tornadan çıkmış gibi elektro – mekanik teknolojinin ve fabrika hayat gerektirdiği şekilde yetiştirmeye devam etmiştir. Okul, çocukları yeni sanayi toplumuna hazırlamak için kurulmuş sistemin bir parçasını oluşturuyordu. Bu konuda sanayileşmiş kapitalist ya da kominist , kuzey ya da güney toplumları arasında bir fark yoktu. Postmodernizmin ortaya çıktığı dönemde ise kültür ve eğitimle ilgili bir çok anlayış değişimine uğramıştır. Bunlardan birisi; elektronik bilgi ve haberleşmelerdeki gelişmenin sonucu , zaman anlayışımızın değiştirmesidir . Bu sanayileşmelerle gerçeklik ile hayal arasındaki ayırımında bulunulmamıştır. Modernite ise gerçeklikle hayal arasındaki ayrımı , faaliyet alanlarına göre totaliter bir anlayışla yararlı olup olmamasına göre yapıyordu. Bu yüzyılda evrensel bilgi ve yüksek kültür ile kıtalar kültürü arasındaki ayrım ortadan kalkmaya başlamıştır. Onun yeni toplumların kendi değerleri ön plana çıkmaktadır.
Evrensel doğruluk veya sınıf anlayışının gerçekliğini yitirmesi bütün kültürlerin , araştırılmaya değer olduğu ve kültürün unsurlarının , kendi yapısı ve tarihsel gelişim süreci içinde ek alma gerçekliği vurgulanmıştır.Çünkü , yaşadığımız yüzyılda hangi kültürel farklılıkların ve bunların hangisinin üstün olduğunu tanımla güçleşmiştir.Postmodernizm egemen kültür anlayışına da karşı çıkar. Avrupa’nın geleneksel bir zümreye ait hükümlerinden oluşan tarihsel , kültürel ve tarihsel politik gerçeklerine reddeder.Bütün insanlık için tek yaşam biçimi yoktur.Post modernizm ,modenizmin temel unsurlarından olan bireysellik ve toplumsal yasamla ilgili anlayışını yeniden ele almakta ve şekillendirmektedir.Örneğin postmodernizm, modernizmin mevcut doğa üstü ile ilgili görülerini eleştirmektedir.Buna ek olarak post modernizmde ürünün nasıl üretildiği değil; insan yaşamında nasıl kullanıldığı önemlidir.Bu görüşe göre dilin oluşturulması kadar ürünle özne arasında kurduğu ilişkide önemlidir.
Postmodernizm dayanışma topluluk ve sevecenlikle ilgili görüşleri özellikle bizim dünya ile ilgili gelişmeleri daha iyi anlamamıza ve kendi yeteneklerimle yararlı bir şekilde geliştirmemize olanak sağlamaktadır.Özelliklede hızla değişen politik toplusal ve kültürel koşulları yeniden düşünmemizi sağlar.Modernizmin önemli bulgularından olan bireysel yeteneklilik eleştirel düşüncenin kamusal yaşamda kullanılması ile ilgili görüleriyle postmodernizmin olağan üstü olaylar olgular olmadan dünyayı tecrübelerimizle anlamamıza ilişkin görüşler birleştirilebilir.Bu yolla eğitim kendini yeniden oluşturabilir.Değişim ve özgürlük terimleri de yeni yorumlanabilir.Böyle bir eğitim anlayışı “eleştirel pedagoji” olarak adlandırmaktadır.Eleştirel pedagoji son yıllarda değişik teorileri bir araya getirmiştir.Bu teorilerin hepsinin farklı söylemleri ve metotları vardır.Ancak eleştirel pedagoji okul politikalarını kısmen terk etmiştir.Öğrenciler kendi yerel tarihlerini öğrenebileceklerdir.Ayrıca okulda öğrencilerin demokratik katılımları sağlanmalıdır.Eleştirel pedagojinin en iyi taraflarından birisi öğretmenlerin ve diğer kişilerin görüşlerine açık olmasıdır.Eleştirel eğitim vatandaşlar arasında eşitliği sağlamaktan çok onları en iyi yapmaya çalışır.Bu pedagojik anlayışta okul zorunlu olarak çevresiyle demokratik ilişkiler kurar.Öğretmenler zihinsel dönüşümler üzerinde durarak farklı fikirlerin bir arada olabileceği bir program ve sınıf ortamı oluşturur.
Eleştirel pedagojinin geliştirilerek daha da yararlı hale gelmesi sağlanabilir. Ancak eleştirel pedagojinin en olumsuz yönü eğitimin ilgili eleştirilerini modern söylem üzerine biçimlendirmesidir.Eleştirel pedagoji son yıllarda daha çok özgürlüğün sağlanması ve yönlendirmesi üzerine odaklaşmıştır.Bu biçimi ile eleştirel pedagoji ,liberal ilerlemeci eğitim anlayışına yaklaşmıştır.Liberal ilerlemeci eğitimin öğrencinin kendi hızı ve tecrübeleri ile öğrenmesine ilişkin anlayışını eleştirel pedagojide benimsemiştir.Bu anlayışta öğretmenin rolü çok iyi tanımlanmamıştır. Postmodernizmin eleştirilerine cevap verebilecek böyle bir eğitim “ sınır pedagojisi” olarak adlandırılır.
Bu perspektiften bakıldığında sınır pedagojisi ;
· Bizim geleneksel, toplumsal değerlerimizi politikalarımızı göz önünde bulundurur.
· Toplumun demokratik yaşam felsefesinin gerçekleştirilmesine özen gösterir.
· Farklı fikirlere saygı ile bakar ve bunların gelişmesini sağlar.
· Sınır pedagojisi sadece farklılıkları kabul etmeye kalmaz, bilgi ve güç arasındaki ilişkiyi ortadan kaldırmaya çalışır.
· Öğrencilerin bir çok şeyle uğraşmalarını, farklı kültür kurallarını tecrübe ve dilleri öğrenmelerini tavsiye eder.Bundan öğrencilerin eleştirel olarak okumalarını ayrıca bunların kendi yaşam öykülerini ve tarihçilerini de içermesi gerektiği sonucu çıkarılabilir.
· Öğrenciler sınırlı da olsa farklı söylemler arasında bilgisi olması ve bunlara eleştirel olarak bakabilmelidirler. Farklı fikirleri karşılaştırabilmelidirler.
Eleştirel toplum teorilerinde bilgi güç ilişkisi yassı olarak tartışılmaya başlamıştır.Sınır pedagojisinde büyük kuram ve politikalarla ilgili anlayışın düzeltilmesini önermektedir.Bu anlayışa göre;
§ Bilgi yeniden ele alınmalıdır.
§ Farklı kültürler ile düzenlemeler yapılmalıdır.
§ Eğitimde kitapların yanı sıra farklı araç ve gereçler kullanılmalıdır.
§ Öğretmenlerin , öğrencilerin değerlerinin kültür üzerinde değişik seviyelerde okuyup yazmaları sağlanmalıdır.
Sınır pedagojisi öğrencilerin kendi fikirleri ve toplumsal kimliklerini oluşturmalarına yardımcı olmalarına kaynaklık eder.Ayrıca bilgi ve tecrübelerle bireysel ve kollektif fikirleri ve toplumsal fikirlerini geliştirir.Öğrencilerin bilgi ve tecrübelerle, bireysel ve kollektif fikirlerini oluşturmaları onların kendi fikirlerinin oluşmasını sağladığı gibi kendi yaşamları ve kültürleri ile ilgili eleştirel bir bakış kazandırır.Sınır pedagojisinin öneli sorunlarından birisi de öğretmenlerin rolünün ne olacağıdır.Bu noktada sınır pedagojisi öğretmenlere farklı toplumsal, politik ve yaşam biçimlerini tanımalarını önerir.Bu farklılıkları eğitimde göz önünde bulundurarak, dersleri,sınıfları ve programları ona göre düzenlemelidirler.Öğrencilere toplumsal yaşamla ilgili bilgilerin yanında olanların etnik ve siyasal anlayışlarına ve kimliklerini geliştirmelerini sağlayacak bilgilerde verilmelidir.Bilgi toplumda gerçek sermaye ve zenginlik yaratan kaynak bilgidir.Bilgiye dayalı bir ekonomide eğitim,performansı ve sorumluluğu açısında ,okullardan yeni sistemler bulunmaktadır.Postmodernizmde öğrenciler toplumsal yaşamla ilgili bilgilerin yanında,onların etnik ve siyasal anlayışlarına ve kimliklerini geliştirmelerini sağlayacak bilgiler de verilmelidir.

Bilgi toplumunda gerçek sermaye ve zenginlik yaratan başlıca kaynak bilgidir.Bilgiye dayalı bir ekonomide eğitim; performansı ve sorumluluğu açısından okullardan yen isteklerde bulunmaktadır.Postmodernistler şu sorulara sürekli yanıtlar bulmaya çalışır:
1.Öğrenmeyi kim aktarmaktadır?
2.Ne aktarmaktadır?
3.Kime aktarmaktadır?
4.Hangi amaçla aktarmaktadır?
5.Öğrenimin amacı işlevselse,alıcısı ne olmaktadır?

Bu durumda okullarda aşağıda belirtilen üç nokta önem kazanmaktadır:
*Eğitimli insan kavramına verilen yeni anlam
*Öğretim yöntemleri
*Ders programları

Ø Eğitimli insan kavramına verilen yeni anlam;
Eğitimi insan yani okur yazar kişi kavramı değişmiştir.O artık okuma –yazma ve aritmetik bilen kişi olmayıp temel bilgisayar becerilerini bilen kimsedir.Bu yeni tür okur-yazarlık yeni kitle iletişim araçlarıyla gerçekleşecektir.TV ve vıdeo okulda bilgi kadar enformasyon sağlayan kaynaklardır.Hatta bunların okullardan daha fazla bilgi sağlayan kaynaklar olduğu da ileri sürülmektedir.Kuşkusuz bu araçlar amaçlı öğrenme, düzenleme ve sistem açısından okul yoluyla kişinin yararlanacağı duruma getirilmedir.
Ø Öğretim yöntemleri ;
Postmodernizm öğretim yöntemleri konusunda yeni bir anlayış getirmiştir.Özellikle okul gençleri gereksinim duyacakları temel becerileri vermelidir.Öğrenciler görecek duruma gelmelidirler.Öğrencilerin güçlü yönleri üzerinde durulmalıdır. Yani yeteneğe göre öğretim yapılmalıdır.
Ø Ders programları ;
Postmodernizm müfredat programları ile ilgili farklı bir anlayışı var da özellikle modernist aşamadaki müfredat programları eskimiştir. Bunlar gelişmiş toplusal koşullara göre gözden geçirilmeli yeniden oluşturulmalıdır.Kitle eğitimden kişiselleşmiş öğretime, tek öğretimden çoğulcu öğretime ,katı programlardan ,esnek programlara ,öğretmenin program başlatma ve yöneltmesinden öğrencinin başlatmasına ve grup planlamasına, bağımlı içerikler,bağısız içeriğe geçiş sağlanmalıdır.Geleceğin okullarında çocuk çok değişik deneyler içinde bulunacaktır.Birçok öğretmenli ve tek öğrencili sınıflar birçok öğretmen ve bir öğrenci topluluğundan oluşup sınıflar olacaktır.Öğrenciler geçici görev toplulukla proje grupları olarak çalışacaktır. Öğrenci sürekli grup değiştirecek ,zaman zaman bir başına çalışacak. Tüm bunlardan amaç,çocuğu geleceğin kalıcı olmayan organizasyonlarına hazırlamaktır. Öğrenci ve öğretmen eğitim sistemi içinde etkin ve eğitim ile ilgili karar organlarında söz sahibi olur.Sosyal sınıf değişimlerinde daha bir tarafsız ve herkesin çocuğu için insani bir dünya kavramı oluşturulmaya çalışılır.
”Her çocuk ayrı bir dünyadır ” anlayışı benimsenir.Ekonomik,sosyal,politik ve kültürel değişim durumunda okullar ve sınıflarda uyum ve değişim anında sağlanmaya çalışılır.Sınıf ve okullar postmodern yaklaşımla yeniden yapılandırılır ve kavramsallaştırılır.Kategorileştirme yerine her öğrenciye uyabilen daha iyi tanımlamalar söz konusudur.Sosyal adaletsizlik,bilginin bilginin sosyal yapılanması,sınıf kültürü ve kimlik erişimi tartışılır.Bu tür tanımlamaları duyduğumuzda okullaşmanın ,gücün etkinin tartışılacak temel konular olduğunu anlıyoruz .Günümüz de bilgi hızla değişmektedir.Bu yüzden bilgi tazeleme yoluna gitmelidirler.Bu huzur hizmet içi eğitim önemini artırmaktadır.Bilgi toplumu ,öğrenme sürekli olduğu ve insanların ikinci meslek edindiği toplumdur.İçinde yaşadığımız yüzyılda bilginin öğrenilmesinden çok tüketilmesi önem kazanmaktadır.
İletişim teknolojisinin hızla getirdiği dünyamızda bilgi çok kısa sürede kitlelere ulaşmaktadır.Ancak kısa bir süre içinde de geçerliliğini ve güncelliğini yitirmektedir.Kuşkusuz böyle bir dünya da eğitimin görevi insanlara bilgi öğretmek çok bilgiyi elde etmenin yollarını öğretmek olacaktır.Bütün bunların yanı sıra eğitimle ilgili büyük anlatıları bir tarafa bırakıp dikkatimizi küçük anlatılara yani “diğerleri”ni de ifade eden anlatılara çevirmeliyiz.
İçinde yaşadığımız yüzyılda bilginin öğrenilmesinde çok tüketilmesi önem kazanmaktadır.İletişim teknolojisinin hızla geliştiği dünyamızda bilgi çok kısa sürede kitlelere ulaşmaktadır.Ancak kısa bir süre içinde de geçerliğini ve güncelliğini yitirmektedir.Kuşkusuz böyle bir dünyada eğitimin görevi insanlara bilgi öğretmekten çok bilgiyi elde etmenin yolları öğretmek olacaktır.Postmodernizm dünyaya,olaylara ,insanlara daha eleştirel yönden bakıp ,modernizmin getirdiklerini eleştirmeyi amaçladı.Modernizme karşı ortaya çıkarak farklı boyutlarda kendini göstermiştir.Eğitimi de kendisine göre yorumlamış ,eğitimli insan kavramına ,öğretim yöntemlerine ve ders programlarına yeni anlayışlar getirmiştir.
TÜRK PRİMİTİF RESSAMLARI
Hüseyin Giritli
Hilmi Kasımpaşalı
Salih Molla
Fahri Kaptan
Ahmed Bedri
Ahmet Şekur
Primitif diye adlandırılan Türk ressamları, Model olarak ele aldıkları fotoğrafı farklı bir gerçeklik boyutuyla tekrar yapmışlardır. Fotoğraf tekniği Türkiye'ye ilk defa 1840'lı yıllarda girmiştir. İstanbul daki fotoğraf atölyelerine yabancılar ve azınlıklardan başka, Osmanlı sarayı da ilgi göstermiştir. Resimlerini İstanbul'un ilk ünlü fotoğrafçıları olan Abdullah biraderlerin çektikleri fotoğraflarından yararlanarak yaptıkları sanılan 19, yüzyıl Türk ressamları genellikle Primitifler diye anılır.
İstanbul Resim ve Heykel Müzesinin ilk salonunda yer alan bu sanatçılar asker ya da sivil okul mezunudurlar.Hüseyin Giritli,Hilmi Kasımpaşalı,Salih Molla,Fahri Kaptan,Ahmed Bedri,Ahmet Şekur,Necip Selahattin, Aşki,Munip,Ahmet Ziya Sam,ibraihm,Mustafa,Şefik,Şefki,Osman Nuri. Konular: Yıldız sarayı ve camii, Kağıthane,Ihlamur Köşkleri,Havuzlu bahçeler,Fıskiyeler,Fenerli yollar,Ziyafet sofraları,İstanbul'dan görünümler,Anadolu görünümleri
1979 Başında "Türk Primitifler Sergisi" bir İstanbul galerisinde açılmıştır.

Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa